UMUT
Karamsar bir çocuk var fikrimde, yüzü kir pas içinde etrafta mendil satmaya çalışıyor diğer çocukların dışarıda top oynamasına inat. Fakat gözlerinde ilerde biteceğini bilmediği bir umut var her insanın en başlarda sahip olduğu gibi. Şehirden giden bir adam var otobüs terminalinde bir kenara oturmuş yanında eski bir bavulu ile nereye, neden gideceğini bilmeyen ağzında sanki doğuştan beri olan, sanki bir uzvu gibi duran bir sigara var, usul usul çekiyor içine. Derin bir of çekiyor sanki sırtında dünyanın tüm yükleri sırtında gibi. Birkaç çocuk ufak bir su birikintisinin başında meraklı bakışlarla durmakta, bir tanesinin elinde bir büyüğünün yaptığı çok belli olan kağıttan bir gemi var uzaktan seyrediyorum, yüzlerinde ki o hayran edici sevinç beni heyecanlandırıyor sonucu bildiğim halde izlemeye koyuluyorum. Geminin (sözde) sahibi olan çocuk, bir annenin yeni doğmuş çocuğunu tutması kadar narin, kağıttan gemiyi suya koyuyor. Hepsinin gözleri parlıyor tüm çocuklar nefesini tutmuş izliyor. Gemi yüzüyor elbet fakat az sonra çocukların bir tanesi bağırıyor; -şşt araba. Çocukların hepsi gemiyi kurtarmak için çabalıyor fakat o kağıttan gemi yırtılıp 3 parça oluyor.
Hiç bilmediğim bir
şehrin otogarında duruyor otobüs ve herkes teker teker inmeye başlıyor, bense
bekliyor ve etrafa bakıyorum insanları, şehri çözümlemeye çalışıyorum. Herkes
indiğinde muavin bana dönüp meraklı gözlerle bakıyor. Utana sıkıla yerimden kalkıp
iniyorum, diğer insanlar gibi bekleyenim elimden bavulu alıp bana sarılacak
kimsem yok, hatta benim bu şehirde kimsem yok. Kimsem olduğunu sandığım
kişilerde benim kimsem değilmiş bunu da sonradan öğrendim zaten bu bilinmeze
gidilen seyahatte sırf bu sebeptendir. Bavulumu teslim aldığımda kenara koyup
paltomun iç cebinden bir sigara alıp yakıyorum. İnsanlara dalıyor gözlerim
gelenlerde bir sevinç, gidenlerde bir hüzün saklı, bazıları hissettirmek
istemiyor, bazıları ise utanıp sıkılmadan, hüngür hüngür ağlıyor. Bavulumu elime alıp küçük adımlar ile yürümeye
koyuluyorum otogardan taksicilerin –abi taksi lazım mı? Nidaları ile ayrılırken
içime bir hüzün çöküyor, yürümeye devam ediyorum ilk önce sağa dönüyorum
ilerden sola sonra durup birine sahile nasıl gideceğimi soruyorum, rotamı
sahile çeviriyorum. Sahile geldiğimde bir tarafı kırılmış bir banka oturuyor
sahili seyre dalıyorum, bir çift geçiyor önümden çocuk kıza sarılmış kızın
elinde kocaman bir pamuk şeker aşk dolu gözler ile yürüyorlar.. Aklıma sen
geliyorsun, eski günler, birde, birde o gün seni toprağa verişim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder