31 Ocak 2015 Cumartesi

AFYON




  


                 

AFYON


       İzmir’in hiç bilmediğim bir semtinde, yeni geldiğim bir evin ufak bir odasındaki mükemmel manzarasına karşı oturuyorum. Deniz karşımda yoldan arabalar geçip gidiyor, ay kayıp, yalnızlık ciğerlerime kadar işlemiş. Bu akşam karalamak için ideal bir akşam, arkada her zamankinden daha  güzel bir şarkı okuyor Sezen. Kalbimin hatta ruhumun en derinlerinde bir sancı.. Yol arkadaşım ismini zikretmekten hep korktuğum; ‘’Şiir’im’’, sol yanım, gülen yüzüm.. Sevmem ben bu şehri bilirsin, beni tanıdığını, beni bildiğini iddaa eden herkesten çok daha iyi bilirsin.

      Karşıyaka’nın ışıklarına dalıyor gözüm, hüzün yağıyor usul usul. Düşüncelere dalıyor aklım karşıdaki evlerin ışıklarında oturan binlerce insanı düşlüyorum; hepsinin ayrı bir hikayesi, ayrı bir acısı var besbelli. Bazılarında geçim derdi, bazılarında babasızlık, bazılarında işsizlik, bazılarında ise aşk acısı var. Aşk nedir esasen? Aşk insanlığa altın ve gösterişli bir tepside sunulmuş bir afyon değimlidir? Hepimiz sıramız geldiğinde bu afyonun tadına varıp bittiğinde ise bıraktığı acıya katlamıyor muyuz?  İşte ben bu yüzden aşka inanmıyorum! Aşka inananlara da inanmıyorum! Aşık olanlar değil sadece afyon içtiğini bilmeyen insanlar var. Aşık olduğumuz değil yol arkadaşı olduğumuz insanlar var bence; Yol arkadaşımız bazen kirli sakallı güleç bir adam, bazen ise ismi bile belli olan hayali bir kız çocuğu oluyor. ‘’içini dökmek’’ diye bir deyim var hani, yol arkadaşınızın karşısında o deyim tam anlamını buluyor. İçinizi eksiksiz dökebiliyorsunuz; çünkü eğer birine yahut bir hayale yürekten ‘’Yol arkadaşım’’  diyebiliyorsanız, o sizden bir parça oluveriyor. Çekinecek, saklanacak bir şeyiniz kalmıyor, o sizi gerçekten sizden iyi tanıyor. Derdinizi de, gülümsemenizi de en iyi o biliyor.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder