20 Ocak 2015 Salı

YEŞİL ELMA

  



YEŞİL ELMA


    Çocukluğuma geri döndüm dün, hatta hiç yaşamadığım bir çocukluk yaşadım belki de. Keyifli bir kış akşamı, ülkemin herhangi bir yöresinde ufak bir köy.  Dışı kerpiç içi ahşap, buz gibi eski mi eski bir ev, birkaç keyifli arkadaş. sobayı yakmaya çalışan bir grup soba yakmamış insan..
      Sonunda sobayı yaktık, sobamız hem bizi hem içimizi ısıtıyor sobanın üstünde birkaç parça portakal kabuğu var, portakalın ısındığındaki o nefis kokusu odaya yayılıyor. Sohbet muhabbetten sonra insanlar  uyudular, ben kağıt ve kalemim ile kaldım. Buraya gelirken tedarikliydim yanıma 3 parça kağıt ve birkaç kalem almıştım. Odada sadece 3 dostun nefes alış-veriş sesleri ve sobanın ilham verici çıtırtısı var. Kafamın içindeki ses gittikçe yükseliyor, yazmak istiyorum belli belirsiz karalamak, kaybettiğim şeylere, kaybettiklerimize..  İnsan bazen çok derin düşünüyor akıllılıkla delilik arasındaki mesafeye yaklaşırcasına derin. Gereklimi derin düşünmek, yoksa sadece gelişine mi yaşamalı ? Mutluysam mutlu olacaksam yapayım mı demeli yoksa, mantığıma uymuyor yapmayayım mı ?   Pencereden bir ses geliyor irkiliyorum, pencere ile kerpiç arasındaki boşluktan gelen bir ıslık sesi sadece, içimden bir ses hadi kalk üstünü değiştir çık dışarı donduran bu havada gez İstanbul’da bulamayacağın temiz havayı ciğerlerinin taa içine çek diyor. Yapamıyorum..  İçimden gelen sesi dinlersem mutlu olurum belki biliyorum fakat mantığım izin vermiyor. Hani nerde kaldı bizim cesaretimiz, hani biz çılgındık falan, mutlu olacağımız şeyleri gelişine yapardık. Vah halimize kendimize bile yalan söyler olduk vesselam. Kalkıyorum sobanın içine bakıyorum, kenardan bir odun alıyorum elime ve bir kahraman edası ile sobanın içine atıyorum çocuklar üşümesin. Sobamız yine harlanıyor, üstündeki ufak deliği açıyor yanına uzanıyor ve o delikten tavana yansıyan ışığı seyre dalıyorum. Bizim zor yetiştiğimiz, bizden sonra gelecek neslin belki köylerde bile göremeyecekleri bir manzara bu, keyfini çıkarıyorum. Yalnızlık yok bu gece etrafta beni es geçti bugün belki de hayret! Özlerim ama aksatma bir gece ayrılık kafi, yarın gel ihmal etme.  Sobanın sıcaklığı sadece beni değil ruhumuda ısıttı bu gece çok mesutum, lakin aklıma bir kelime düşüyor dönüp duruyor aniden, devamlı, susmadan ‘’kaybetmek’’ düşüneduruyorum ne demek bu kaybetmek? Hangisi kaybeder insanların? Kaç çeşit kaybetme şekli var? Bilmiyorum. Bu gece derin düşünmek istemiyorum sadece keyif almak istiyorum şuandan, yanımdaki poşetten bir yeşil elma çıkarıyorum kağıdı kalemi usulca kenara bırakıp sobanın yansıyan ışığına karşı elmamı ısırıyorum..

  

  Batuhan d. – Ramazan A. – Oğuzhan ö. ‘a Teşekkürleri borç bilirim.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder