Tek şeker
Hayat pahalı gümüş bir semaverin içindeki
ucuz çay kadar bereketsiz. Sert kokulu, acı, belki mide bulandırıcı. Yalnız başına
Üsküdar meydandan sahile doğru yürüyen bir adam var düşünceli ve kararsız kimseyi
görmüyor gözü, o sadece gözlerini kafasındaki kişilere dikmiş ve oldukça kızgın
birilerine. Sert ama içten içe kırgın
bir halde dövüyor kaldırımları, sahile indiğinde gözlerini denizin çetrefilli
dalgalarına dikiyor ve bir cigara sarıyor, derin bir nefes çekiyor.. Hemen
yanında bulunan eski bir çay ocağına oturuyor, garsonun yoğun ilgisini
görmezden gelerek sadece eli ile ‘’bir çay’’ işareti yapıyor sonradan alelacele
garsona seslenip ‘’demli’’ diyor. Küçük kahvehane bardağından mis kokulu bir
çay geliyor, tek şekeri garsona uzatıp diğerini çaya atıyor bir iki
tıngırdatıyor bardağı ve ilk yudum.. Bardağı çay tabağının yanına bırakıyor ve
düşünceleri çayın renginde kayboluyor.. ‘’eskiden’’ diyor ‘’eskiden ben bardağı
çay tabağının yanına koydum muydu, minik elleri ile o cay bardağını kavrayıp birkaç
yudum alanım vardı’’ kızıyor adam; kendine, o küçük ellere, çaya, çay kaşığına,
şekere, kente her şeye. Birden bir rüzgar esiyor, güzel bir sonbahar günü ıhlamur
kokuyor Üsküdar, karşıdaki ağacın birkaç yaprağı onu büyütüp yeşerten ağaçtan,
içi yana yana vazgeçiyor. Vazgeçmek zorunda kaldığı için vazgeçiyor..Bilindik
bir şiir gelip yerleşiyor aklının tam ortasına, kahrolasıca dönüp dürüyor ;
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç
bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından
ve arada uçurum;
İnsanlar, evler,
aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım,
hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız
senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet,
sen ölümüm kalımım
Ben artık adam
olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir
köpek gibi koşuyorum oradan oraya
Yoksa gururlu bir
kişiyim aslında, inan ki……
Cemal Süreya…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder