25 Şubat 2015 Çarşamba

Tek şeker

    

Tek şeker


Hayat pahalı gümüş bir semaverin içindeki ucuz çay kadar bereketsiz. Sert kokulu, acı, belki mide bulandırıcı. Yalnız başına Üsküdar meydandan sahile doğru yürüyen bir adam var düşünceli ve kararsız kimseyi görmüyor gözü, o sadece gözlerini kafasındaki kişilere dikmiş ve oldukça kızgın birilerine.  Sert ama içten içe kırgın bir halde dövüyor kaldırımları, sahile indiğinde gözlerini denizin çetrefilli dalgalarına dikiyor ve bir cigara sarıyor, derin bir nefes çekiyor.. Hemen yanında bulunan eski bir çay ocağına oturuyor, garsonun yoğun ilgisini görmezden gelerek sadece eli ile ‘’bir çay’’ işareti yapıyor sonradan alelacele garsona seslenip ‘’demli’’ diyor. Küçük kahvehane bardağından mis kokulu bir çay geliyor, tek şekeri garsona uzatıp diğerini çaya atıyor bir iki tıngırdatıyor bardağı ve ilk yudum.. Bardağı çay tabağının yanına bırakıyor ve düşünceleri çayın renginde kayboluyor.. ‘’eskiden’’ diyor ‘’eskiden ben bardağı çay tabağının yanına koydum muydu, minik elleri ile o cay bardağını kavrayıp birkaç yudum alanım vardı’’ kızıyor adam; kendine, o küçük ellere, çaya, çay kaşığına, şekere, kente her şeye. Birden bir rüzgar esiyor, güzel bir sonbahar günü ıhlamur kokuyor Üsküdar, karşıdaki ağacın birkaç yaprağı onu büyütüp yeşerten ağaçtan, içi yana yana vazgeçiyor. Vazgeçmek zorunda kaldığı için vazgeçiyor..Bilindik bir şiir gelip yerleşiyor aklının tam ortasına, kahrolasıca dönüp dürüyor ;
Biliyorum sana giden yollar kapalı

Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum oradan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki……



Cemal Süreya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder