6 Nisan 2015 Pazartesi

Nahoş

Nahoş






   İki adet mum yanıyor başucumda, nahoş bir koku yayılıyor odama.. Işıklar kapalı, odam serin, müzik kısık, kafam dağınık ve en önemlisi ise yalnızım.. Kafamı toparlayamıyorum bu günlerde, içimde bi' burukluk var, insanlar ile muhabbet ediyorum fakat bi' şeyler eksik... Hani çorbada bi' şey eksik olurda bulamazsın ya hah, işte öyle, hayatımda nedenini bulamadığım fakat tadını bozan bir eksiklik var.
   
     Neden hayat yaşanılması kolay bi' yer değildi? Neden insanlar bi' şeylerden şikayetçi? Neden bazı iyi insanlar zor bi' yaşama mahkum da, kötü olanlar iyiyi yaşıyor? Bi' sürü soru var değil mi sorulacak fakat cevabı bulunamayacak.. İyi şeylerde geliyor insanın başına çok mutlu oluyor, çok keyifli fakat ardından hemen kötü bir olay geliyor ardı sıra, sırayı şaşırmadan, aksatmadan düzeni..

Eli hafifçe müziğe gidiyor kızımızın usulca açıyor sesini incitmek istemeyerek yalnızlığını.. Güzel bir ses yükseliyor odada, sadece evde kullandığı o şirin gözlüklerini çıkarıyor uzanıyor yatağa ve gözlerini kapıyor.. Hayallere dayıyor sırtını, Hayal bu ya! Güzel bir gökyüzünde süzülüyor kuşları kıskandırırcasına, güzelliği ile sarhos eden meyve ağaçlarına kanat çırpıyor, dalından bir meyve koparıyor belki, belkide bembeyaz bir ata biniyor.. Sonra bi' anda kararıyor hayali küçük kızın, her yere karanlık çöküyor o muazzam gökyüzü karanlığa teslim oluyor, ölümü hissediyor bi' anda iliklerine kadar. Bi' koku geliyor burnuna özlediği, uzun zamandır koklayamadığı fakat deliler gibi özlediği.. Tarifi mümkün olmayan bi' koku var odasında, gözlerine gözyaşları hükmetmeye hazırlanıyor kendini tutmaya çalışıyor fakat yapamıyor, olmuyor kahretsin! Yaşlar bağımsızlığını ilan ederken o güzel gözlerden, kızımız gözlerini tavana dikiyor büyük bi' dargınlık ile, içindeki o kimseye kızıyor, hayallerin kararmasını, kokunun güzelliğini, gözyaşlarını da o kimseye bağlıyor ve mırıldanıyor; özledim!  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder