8 Ekim 2015 Perşembe

MECNUN

   

MECNUN


  Şimdi başımı alıp gitsem, doldursam sırt çantamı, kapının hemen önünden bi taksi çevirsem şoföre fısıldasam harem diye, haremde inip para üstünü taksiciye bağışlasam günahlarımın kefareti hükmünde kendimce, bulduğum ilk Ankara otobüsüne atlasam. Arkamda bıraksam herkesi, her bişeyi ,günahlarımı, sevilmediklerimi, sevemediklerimi. Otobüste hemen yan koltuğuma misk kokulu yaşlı amca otursa selam versem, muhabbete dalsak onunla, saatlerce beni ilgilendirmeyen ama her zaman ilgimi çekecek olan hayat hikayesini dinlesem, çocuklarına ettiği sitemlere eşlik etsem beraber kızsak onlara, vefasızlıklarına ya da amcanın vefasızlık saydıklarına. Atlasam gitsem buralardan hep ön yargı ile baktığım o başkent dedikleri, insanların neden bu kadar sevdiğini anlayamadığım yere. Gitsem o soğuk kente ve üşüsem, oturup Kızılay Meydanı'nda bir çay içsem, farklı görüşte olduklarını sanan lakin birbirlerine hasret ile bakan öğrenciler görsem. 
     Bir sokak sanatçısına denk gelsem mesela, tam onun önünde bağdaş kurup otursam gülümsesem ona ve birkaç bozukluk atıp ona yoldaş olsam, saatlerce dinlesem onu, onun belki gitar belki keman sesini. Sokak sanatçısı giderken arkasından baksam mesela içli, adını sorma cesaretinde bulunmasam, sormasam. O beni dilsiz belki de mecnun sansa. Tam kapanmaya yakın bir kitapçıya atsam kendimi montumun fermuarını aralasam hafif, elimi uzatsam herhangi bir kitaba, hayatıma yeni bi' pencere açacak bir şair seçsem, kitabın kapağına bakmadan kasaya gidip hiç konuşmadan parasını taktim etsem ve çıksam. Güzel bir park bulup kitabımı açsam ve sokak lambasının ışığında okusam. O kitabı yaşasam, hissetsem belki ana karakteri kendim ile özleştirsem ve kitap sonunda ölsem. Kitap bittiğinde gözlerimi yıldızlara diksem güzel bir rüzgar çarpsa suratıma kimsecikler olmasa sadece bi kedi sokulsa otursa benimle. Ben yine kendi kendimle dertleşsem sövsem kızdıklarıma, insanlara söylemediklerimi kendi kendime itiraf etsem, hayatımda bir defa cesaret edip itiraf etsem herşeyi kendime edepsizce. 
     Montumun iç cebindeki kalemimi çıkarsam, kitabın arka tarafındaki boş sayfaya düşüncelerimi kussam, kussam rahatlasam. Tüm gün oruç tutmuş bir müslümanın ezan ile kana kana su içmesi gibi doymasam yazmaya doyamasam tam anlamı ile boşaltsam kafamı ve o sayfayı sol cebimden çakmağımı çıkarıp ateşe versem, yanmasını izlesem.. Sonra bi anda Ankara'yı sevmediğimi fark etsem uyansam düşümden, düşüşümden.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder