4 Mart 2018 Pazar

Sinek Isırığı


Haydi gel beraber bağıralım şu Marmara Gölü'ne !
Beraber anlatalım el ele her ne var ise ve her nerde her nasıl olmadıysa.
Hüznün yaşanmasına dahi müsaade yok artık bu ülkede, hüzünler yasak.
Bir arkadaşım müslüman bir erkeğin aşk acısı olmaz 'Sevdadır o Sevda' demişti.
Annemin sinek ısırmıştır demesi gibi.
Ey müslüman genç sana Aşk acısı da yasakmış !

1 Ağustos 2017 Salı

Af !

   Fikrimden geceler yatabilmirem, demiş şair. Beni anlatmış kendime ! Demek yaşantılar hep benzermiş, benzersiz senelerce lakin benim elimde ecnebi gazozu varken ve keyfim yerindeyken ve sırtım pekken ve karnım tokken ve insanların benim halimde olduğu zamanlar insanların şükür namazları kıldığı görülüyorken ben kalkıp Haşa, fikrimden geceler yatabilmirem diyorum. Küstahlık efendim apaçık ve düpedüz küstahlık bu ! Affına sığınırım.

3 Ekim 2016 Pazartesi

İSİMSİZ


İsimsiz








Hata ve yeisler hep bende dost. Yanlış ve kötü olan hep benim. Hep eksiğim, kalemimden kağıdı eskiten mürekkebim dahi eksik. Ne anlayabiliyor ne de anlatabiliyorum.
  Bir mektupta kaldı benim aciz kalbim, bir yazıtta eksik kaldım. Hiçbir zaman ‘’şer’’ diye tabir edilen şeylerden ‘’hayr’’ çıkaramadım. Beceremedim, başaramadım.
  Eksik kalmış kitaplarda var olan çirkin, kötü adamım ben, hiçbir zaman zafere ulaşamadım.
  Merhaba dost! Ben geldim. Merhaba tüm çirkinliğimi, tüm bedbahtlığımı aldım da geldim. Yaralanmış, yıpranmış emanetimi aldım da geldim.
  Tanışalım dost, kendimden bahsedeyim, kendim diye tabir ettiğim emanetimden. Bir ağrı var sol yanımda, bir sızı sebebine hekimlerin ulaşamadığı bir sızı.
  Bir yetime dokunmak istiyor her tür zorbalıktan kaçarak yetim çocuğa ulaşabilmek istiyor, o sızı öyle diner, inanıyor.

  Tarifi namümkün bir duygu kaplıyor her zerremi tarifi namümkün! Sonra insanlığa – insanlık sandığımız topluma sunulan oyuncakları elime alıyor ve onların istediği gibi düşünmüyorum! 

Gökyüzünden Yastık Yap Bana

Gökyüzünden Yastık Yap Bana


Bugün parmaklarımı kestim
Evet sağ baş, sol işaret parmağımı
Eski bir çay ocağında
Eski bir çay bardağı ile kestim
Canım çok yandı
Bugün parmaklarımı kestim
Eski bir çay ocağında
Beğenmedin mi?
Eski bir çay bardağı ile
Eski bir bardaktan çay içenlerin canı yandı
Herkes durup baktı, ben peçete sardım
Kan durmadı, Acı?
‘’Acı ruhun fiyakasıdır’’ der. Üstad. Ne mutlu,
Ne mutlu ki fiyakalı bir ruhum oldu artık benimde.
Bugün parmaklarımı kestim
Evet bardak elimde kırıldı
Sarsana parmaklarımı ya da,
Ya da sarma yalnızca
Gökyüzünden yastık yap bana

ÖNSÖZ


ÖNSÖZ




Bu kadar didinmemim sebebini idrak edemiyorum. İnan ki didinmenin TDK’daki kelime manasına da vakıf değilim.
Bu satırları sana abdestli yazıyorum.
Yolun tam ortasında minnacık bir kediye rast geliyorum ve kenara türemiş bir kedi, bir kuş beni gezmeye davet ediyor. Köpekler ise çoktan rüya alemlerinde.
Bu satırları sana abdestli yazıyorum.
Şair olamayan ruhum caddenin tam ortasında diz üstü Kabe’ye doğru, üzerinden fütursuzca arabalar geçiyor. Ruhum eziliyor ön takımı bozuk ve kirli lastiklerin altında.
Bu satırları sana abdestli yazıyorum.
Yolun sapha ucunda bir adam, dudaklarının değil dişlerinin arasında sigarası, sigaradan zevk değil intikam alırcasına içiyor ve ben hala sapha kelimesinin TDK’daki karşılığını bulamadım.
Bu satırları sana abdestli yazıyorum.
Sanki abdestsiz olsam ne değişecek dercesine. Bu satırları sana yazıyorum, sanki okuyacakmışsın gibi! Okusan da anlayacakmışsın gibi.
Bu satırları ben gece gündüz el arabası ile gezen ve gezerken de el arabasında fütursuzca Timur Taş dinleyen, dinleten bir eskiciden satın aldım. Üstü tozlanmış, paslanmış yıpranmıştı. Didindim, tamir etmeye çalıştım belki birine, belki de bana yararı olur diye.
Bu satırları sana abdestli yazıyorum.
Çünkü ben bu satırları insanlardan miras aldım, bazılarının gençliğini, bazılarının çocukluğunu, bazılarının ölümünü çıkardım.
Ben bu satırları sana abdestli yazdım !

Her insanın bir gayesi yahut emeli olmalı imiş. Şimdi ben bu rahatsız edici ışık altında, koca yaşımda, kapağını açmaya cesaret edemediğim kitabımın şahitliğinde kendimi yani daha çok nefsimi sorguya çekiyor ve işkence ediyorum.
Zihnimin duvarları zorlanıyor, kalemim masama çarpıyor hızlıca, kelimeler akıyor hareketsiz kafamın içinde ve ben, evet ben bizzat ve şahsen sorgudayım poliste benim, suçlu da.
‘’İnsanın bir emeli olmalı, senin emelin ne?’’ diye düşünmeden soruyor memur bey. Sonra cevabı bilirmişcesine ekliyor sözcükleri birbirine ‘’Hayalin nedir evlat? Yani hayat gayen? Olmak istediğin insan?’’
-eee, şey ben..
-Nedir yahu nedir? Söylesene be adam! Gayesiz yaşayamaz insan!
-Ben çok şey..
-Çok ney söyle evlat ha gayret söyle..

-Ben hiçbir şey memur bey, yeter! Cezam neyse razıyım! Yeter artık sıkıldım sizin gibi boş anlamsız sorular soran insanlardan. Yeter memur nedir yahut derdiniz bu kadar. Sükut edin biraz. Nedir benimle derdiniz bu denli, bırakın beni, bırakın Allah aşkına bir boş defter ve bir kalem bırakın ve çekiliniz lütfen. Bir boş defter ve kalem verip çekiliniz!

7 Mart 2016 Pazartesi

DELİ


DELİ




Mütemadiyen düşünüyorum
Yok yok, 
Mütemadiyen Dönüşüyorum. 
Kadıköy'ü hiç sevmem.
Şair hastalığıdır Ülser !
Sigara yasak !
Şairlerin ise bir çoğu delidir. 
Ben geçen 3 bir de ben 4 deli ile oturdum,
En büyük deli bendim !
Şiir okuduk,
İsmet Özel dinledik,
Muhsin Ünlü'ye değindik,
Hayat konuştuk.
Sevda değil Hayat konuştuk,
Açlık mesela yoksulluk, yokluk..
Deliler ile oturmadan önce bir deli daha yanaştı Üsküdar'da yanıma 
Ama bu gizli bir deli değildi bizim gibi
Bu aşikar ayan beyan deli idi işte 
Ve utanmadan eli ile ben deliyim işareti yapıyordu sağa sola,
Aman ne patavatsızlık !!
Gözlerinin içine baktım yanaştı tebessüm ederek
Kocaman sarıldı bana kafamı kollarının arasına aldı ve sarıldı 
Bir şeyler anlattı dinlemedim,
Sonra ben döndüm anlattım oda dinlemedi 
Ve tekrar sarıldı.. 
Sarılmaya değil sevilmeye açtı,
Sarılmaya değil sevilmeye açtık,
Tüm deliler ve ruh hastaları olarak sevilmeye açsınız.


19 Şubat 2016 Cuma

VAH!

  

VAH!



 Hiç iyi değilim sanırım, geçen gün anlayamadığım bir şekilde ruhum çekildi, anlamsızlaştı Dünya bir anda ne yaptığımı, ne konuştuğumu anlayamaz etrafımda olan olayları idrak edemez buldum kendimi. 
   Öylesine kesif bir duyguydu ki bu, öylesine ağır geldi ki acizliğimi damarlarımda hissettim bir anda biliyor musun? Tabir-i caiz ise ellerim ayaklarım boşaldı nerede arabaya bindiğimi, hangi yolu kullandığımı, ne düşündüğümü bilemedim biran. Tam anlamı ile çaresizlik !
   Sanıyorum bu Yaratıcı'nın bana bir ön uyarısı idi. Bir kaç gündür kısır bir döngü gibi aklımda seyrediyor aynı sahne, zannediyorum ki ruhumu Rahmana teslim edene deyin de aklımdan silinmeyecek bir olaydı. 
   Kafamın içinde bir sürü karmaşık düşünce dönüveriyor o günün armağanı olarak mütemadiyen sürükleniyorum bir düşünceden diğerine ve fakat korkuyorum da biliyor musun? Ödüm kopuveriyor ya yine aynı hastalık (Hastalık diye bahsedeceğim çünkü inanıyorum ki basit bir dikkatsizlik yahut sıradan bir ruh hali değildi) nüksederse diye..
   İnanıyorum ki sadece küçük bir uyarı idi o gün, sadece ufacık bir kendine gel sinyali idi. Daha büyüğü geliyor hatta geldi diye düşünmekteyim sadece fark edemiyor aciz bedenim henüz. Uyanışım başlıyor belki de, fakat kozamdan çıkışım oldukça çetrefilli olacaktır, inandığım gibi ise her bir şey vah ki halime.  
   Ben bu günü ajandama not aldım, belki ileride bakar içten bir vah çekeriz.



20.02.2016 - Dönüşüm
03.42